Bir şey mi arıyorsunuz?

Güvencesiz İşçiler Derneği

Güvencesiz İşçiler Derneği (Giş-Der) Erzin ilçe temsilcisi Eyüp Dağ, Ali Demiral Blog sitesine dernek faaliyeti ve işçi hakları konusunda röportaj verdi. Giş-Der, Erzin Merkez Caminin arkasında bulunuyor.

Eyüp beyle Giş-Der ofisinde söyleştik

(toc) Başlıklar

Güvencesiz İşçiler Derneği Erzin Temsilcisi...

Eyüp Tat Kimdir?

Eyüp bey, öncelikle sizi tanıyalım lütfen.
Ben Eyüp Tat. Aslen Kahramanmaraşlı'yım. 12-13 yaşından beri de Erzin'deyim. Erzin'den evlendim. Erzin'de ikamet ediyorum, yani Erzinli'yim aslında artık bu saatten sonra. Erzinliyim yani.

"Güvencesiz işçilerin hakkını aramaya çalışıyoruz"

Güvencesiz İşçiler Derneği'ni tanıtır mısınız?
Güvencesiz İşçiler Derneği Mersin merkezli, 2020 yılında kurulan, özellikle tarım sektöründe olan güvencesiz işçilerin de olduğu bir dernek. 
İnşaat sektöründe de güvencesiz işçiler var, tarım sektöründe de ağırlıkta. 
Tüm güvencesiz işçilerin elimizden geldiği kadar hak ve hukukunu aramaya çalışıyoruz. 
Bir işçinin güvencesiz olması tam olarak ne demek? Çalışma şartlarındaki hangi eksiklikler, ihmaller güvencesizlik konusunu ortaya çıkarıyor?
Güvencesiz olması demek; işçinin çalıştığı yerden hak ettiği ücreti alamamasındaki sıkıntı. Ayrıyeten SSK'sının olmaması güvencesizliğinin ispatı. Yani sözleşmesiz çalışıyor, hiçbi' dayanağı yok, kanunî bi' yaptırım yok ve kanunî bi' koruması yok. Hiçbi' koruma altında değil yani. Çalıştığı kişiler ücretini ödemez; hiçbi' hak iddia edemiyor. Çünkü ortada bi' resmî dayanak yok. Hiçbi' güvenceleri yok bu insanların. Adıyla beraber gerçekten güvencesiz işçi. 

Sigorta Primi Çavuş Kesintisiyle Yok Oluyor

Peki işverenler neden hakkını vermezler, sigortasını falan yatırmazlar? 
Şimdi Türkiye kanununda tarım sektöründe 50 kişinin üzerinde (ise) sigorta isteniyor. Onun altında tarım işçisi için kanunen bi' sigorta zorunluluğu yoktur. 
Bizimki brüt üzerinden meselâ, bizim belirlemiş olduğumuz ücretler brüt üzerindendir. İşçi sigorta primini de alır işverenden. Kendinin yatırması lâzım normalde. Bunu da tabi ki yatırmıyor. 
İşveren narenciye işçisine primini de veriyor.
Aynen ama işçi yatırmıyor. Burada yüzdelik çavuş da kesintisi oluyor. Çavuş kesintisi olduğu için aslında o prim oraya gitmiş oluyor. İşçiye gene prim de kalmıyor aslında. O kesinti de oraya gitmiş oluyor. 
Peki "prim işçiye gitmiyor" diyorsunuz. Güvencesiz İşçiler Derneği, "Sigortam yapılmıyor, sigortasız çalıştırılıyorum" diyen kişilerle de ilgileniyor mu?
Sonuçta bir resmî dayanakları yok. Sadece sözlü olarak ödeme yapmayan arkadaşları ikaz ediyoruz. 
Yani diyoruz ki: "Bak bu emekçidir. Bunun ödemesini yapın." 
Bizim de burada bi' ağırlığımız olduğu için, hani rezil olmamak için ödüyorlar. Yoksa kanunî yaptırımımız yok. Ama sözle uyarıyoruz. Bi' araya getiriyoruz tarafları. Güzel bi' şekilde yardımcı olmaya çalışıyoruz, oluyoruz da yani mutlaka.

Erzin'de İşçi Olmak

Kira ve Gıda Tüketiminden Sonra Elde Var Sıfır

Erzin'de işçilerin hâli nasıl?
Erzin'de işçilerin hâli; ilk başta geldiğinin yarısını kira ücretine vereceksin. Erzin'e gelmişsen otomatikman yarısını kira ücretine, geri kalanını da gıda tüketimine vereceksin, elde var sıfırla burayı terk edeceksin. 
Niye dersen? 
Çünkü kiraların yüksek olması tarım işçilerinin Erzin'e gelmesini bayağı önledi yani azalttı. Gelenler de mülteciler. Dışarıdan gelen tarım işçilerinin %80'i mülteci. Mülteciler de zorunlu yani başka alternatifi yok. Hayatını devam ettirebilmesi için, ayakta durabilmek için mecburen gelip yarısını kiraya da verse çalıştığını bu şekilde gelip çalışıyorlar yani ve bunların da %40'ı, bi' bölümü Avrupa'ya gitti, bi' bölümü de Suriye'ye döndü, tekrar dönüş yaptı ekonomik pahalılıklardan dolayı, şartlardan dolayı. Yani mültecilerde de biraz işçi eksikliğimiz oluştu. %40'lık bi' eksikliğimiz var. 

"Erzin artık cazip değil"

Bi' ev 60-70 bin lira. Yani nasıl çalışacak, nasıl ödeyecek? Siz hesabını yapın yani. Dört kişi çalışıyorsa ikisinin direkt kiraya çalışması lâzım. Hiç durmamak şartıyla, yağmurlu günler de var bunun içerisinde. Yani onun için burası cazip olmamaya başladı. Özellikle yurt içinden gelen işçiler için burası bayağı sıkıntı olmaya başladı.
Peki eskiden nasıldı?
Eskiden kira ücretleri ayda 1 yevmiyeydi. Şimdi ayda 10 yevmiye oldu. En azından adam bi' yevmiyesini verirdi, yirmi gün çalışmışsa, on dokuz günü kalırdı, ayda en fazla çalışacağı yirmi gündür. Bu cazip geliyordur ama %900 bi' artış var kira ücretinde eskiye göre. E bu ağır gelmeye başladı yani matematiksel olarak. İşçi için artık burası cazip olmamaya başladı. 

"Üretim çok, işçi az"

İşçi kaybı da oldu.
Tabi ki. %50 indi işçi sayımız. 
Narenciye üretimimiz fazlalaştı, işçi sayımız gün geçtikçe düşüyor Erzin için. Bu bölgede de en fazla işçi kaybının olduğu yer Erzin'dir. Çünkü burası merkezî bi' konumda. Bu tarafı Dörtyol, Reyhanlı'ya kadar, o tarafı Adana. Yani coğrafya olarak ortada olduğu için. Burası tarım işçileri için bi' alandı. Ulaşım olarak iki tarafa da yakındı yani ortada olduğu için. Ama o şeyini (cazibesini) git gide yitiriyor.
Bu pahalılığın sebebi de galiba Erzin diğer yerlere göre depremde daha az hasar aldığından dolayı değerlendi meselâ evler.
Şimdi burada bine yakın bi' daire yani yapı boş veya dolu neyse rakamsal olarak. Yıkıldı ağır hasarlı. Bunların birçoğu da eski yapılardı. Eski yapıların %70'inde de tarım işçileri kalıyordu. E buralar da yıkılınca bu insanlar ister istemez ev bulamadı. Diğer taraflara yığıldılar ve %90 depremden kaynaklandı yani bu pahalılığın sebebi. Çünkü kendi yurttaşımıza biz ev bulamadık. 
10 bin 15 bin nüfus buraya geldi depremden hemen sonra. Tekrar gitti de 5 bin civarları benim tahminim hâlâ burada nüfus kalıcı olarak kaldı yani. 

İşçilerin Barınma Konusu

Sosyal paylaşım sitelerinde narenciye işçilerinin barınması konusunda gönderiler göze çarpıyor. "Barınma alanına karşı çıkanlar"dan bahsediliyor. Kimdir bu karşı çıkanlar? Neden karşı çıkıyorlar?
Şimdi barınma sıkıntısının olduğunu yetkililere bildirdik. Hatay Büyükşehir (belediyesi) bu konuda Lütfü Savaş ve saha ekibi olumlu baktılar, bu konunun ciddiyetinin onlar daha iyi farkındaydı. Orası daha çok tahrip olduğu için bizim ne demek istediğimizi daha kolay anladılar yani. 
Biz yerel yönetime bunu izah etmemize rağmen bize yer tahsis edilmedi Erzin içi. Başkan dedi: "Gidin, kendinize yer bulun." 
Yer bulduk bu Eseli'nin (İsalı Mahallesi) üstünde bu çayın karşısında. Yeri düzeltmek için sağ olsun Büyükşehir bir hafta makinalarını gönderdi, çalıştılar. Yerin alt yapısını hazırladık. Çadır kentti zaten burası. Zemini düzeltip, elektiriğini falan hepsini aldık ama Eseli mahallesinden işte yok, "İşçiler gelir burada hırsızlık olur, şu olur, bu olur" algısıyla yani çok şikâyet oldu, aşırı bi' şikâyet oldu. İlçe Tarım'ı da şikâyet ettiler, CİMER'e kadar şikâyetler oldu. En sonunda da baktık yani bize binde bir faydası olan bi' çalışmanın Erzin'e 999 faydası var. Bizim derdimiz biz değildik ki.  
Biz buranın gelirinin de %30'unu Erzinspor'a bağışlayacaktık. Orada toplayacağımız gelirin %30'u da Erzinspor'aydı. Biz sadece önayak oluyorduk. Yani burada bi' aracı konumdaydık. Maalesef şikâyetlerden sonra en az Erzinspor'umuz da 500-600 bin liralık bi' gelirden olmuş oldu. 
Bizim de derneğimizin gideri karşılanırdı. Bizim de öyle bi' zararımız oldu. 
Erzin'in ise bunun bin katı zararı oldu genel olarak. 
"Acaba bunların mı bir şahsî çıkarı var" gibi bi' algı oluştu. Hâlbuki bizim şahsî çıkarımız yok. Biz görüyoruz. Konunun ciddiyetindeyiz. Şimdi elinizde bi' şey varsa görüyorsanız belki çiftçi görmeyebilir ama biz sahadayız yani görüyoruz konunun o kadar ciddî olduğunu. Maalesef yetkililer biraz bu işe şey yaptılar yani üstüne durmadılar veya da duramadılar, tahmin edemediler ama sonuçta nerden baksanız bi' 200-250 bin ton meyvemiz çöp oldu gitti yani. Hiçbi' ekonomik değeri kalmadı. 

Yerel Yöneticiler Ne Yapabilir?

Şu an meselâ yerel yöneticilerden ne istersiniz, ne yapabilirler bu konuda?
İlk başta güvenilir olmaları lâzım. 
Biz beş senedir buradayız. 
Sezonun ortasında toplantı yapılıyor. 
Benim bildiğim sezon başlamadan önce rekolte ortaya çıktığı zaman mayıs ayı, haziran ayı oturulur. "Memleketin ne sıkıntısı var? Bu narenciye buranın gelir kapısı. Bunun ne sıkıntısı var?" Bu değerlendirilir. 
Kimin sorumluluğu varsa; belediyenin, kaymakamlığın, kimlerin ne sorumluluğu varsa ona göre çalışma yapılır, eksikler giderilir ama siz hasada girdiğiniz zaman hiçbir şey yapamazsınız, eliniz kolunuz bağlı kalır. Onun için zamanında oturulur, konuşulur, sezon gelmeden hazır bi' şekilde yakalanmış olursunuz sezona. Depreme nasıl hazır yakalanan yer ile hazır yakalanamayan yer; aynı o hesap yani. Biz maalesef bu hazırlığı yapmıyoruz yani. Plânlama yok. Bi' de herkes "ben daha iyisini biliyorum" (diyor) Biz demiyoruz. Biz en iyisini bilmiyoruz. Biz sadece elimizdeki bilgilerden faydalanın diyoruz. Faydalanın. Ama bu konudaki, sahadaki eksikleri biliriz, çünkü sahanın içerisindeyiz. Meselâ toplantı yaptığımızda soruyoruz, diyoruz ki, "Nasıl meyve durumu?" Biz bunların tüm sahanın alt yapısını öğreniyoruz. İhracatçıya gittiğim zaman ben de ihracatçıya soruyorum: "Bu sene piyasa nasıl olur? Satışınız nasıl olur?" Pazarını da soruyorum. E ona göre de narenciyenin her şeyi ortaya çıkmış olur. 
Siz dosyalayıp veriyor musunuz belediyeyle paylaşıyor musunuz kaymakamla? Onlar istemese bile...
Tarım işçilerinin burada ücretlerinin verilmemesinin kötü bi' tarafı Erzin'in onuru gibidir. Şimdi bi' tarım işçisine siz ücretini ödemediğiniz zaman zamanında o tarım işçisi on tane işçisine söylüyor. 
Diyor ki: "Ben Erzin'de paramı alamadım." 
On tanesi on tanesine derken bu Erzin'in kara lekesi gibi oluyor. 
Yani bununla ilgili yazı yazdım kaymakamlığa gönderdim ama çalışma da yapmadılar yani. Valiliğe ve kaymakamlığa gönderdiğim yazımız var. Dönseler de geçiştirici bir üslûpla dönüyorlar yani. Tamam toplantı yaptık kaymakamlıkta ama toplantıyı ne zaman yapıyoruz? Meyve hasada gelmiş, meyve yetişmiş, artık o saatten sonra işçi getiremeyeceksin, yapacağın hiçbir şey yok. 
Ben diyorum ki; "Yapacağımız bi' şey yok bu saatten sonra." 
"E sen hep olumsuz konuşuyorsun" (diyorlar.)
Kardeşim ben olumlu konuştuğum zaman siz beni olumsuz anladınız. Ben diyorum ki: "Bu saatten sonra bi' şey yapamazsınız. Çünkü işçi yerine gitmiş, meyve artık zamanı gelmiş, bu saatten sonra bi' şey yapamayız yani."
Şimdi elimizde bin ton meyve varsa Ali kardeşim elinde de 500 kilogramlık işçi varsa (diğer) 500'ünü kurtarma şansın yok. Çünkü insan gücüyle yapılıyor, makineyle yapılmıyor bu iş. Bu insan gücünü temin etmek zorundasın. Zorundasın yani başka çaren yok. Toparlayamazsın.
İhracatımız %50 düştü. Yani yurt dışıyla alâkalı değil bu sorun. Kasa var, fabrika var, pazar da var. Sadece bu kasalar boş kalıyor. O da işçinin olmamasından. Bunu toparlayıp ağaçtan kasaya koyacak elemanın olmamasından dolayı o kasalar boş kaldı ve ürünlerimiz de çöp oldu gitti. Yoksa pazarımız da var. Kimse pazara mazara bahane bulmasın. O kolaycılıktır. Pazarımız da var. Sıkıntı yok. Ha 5 liraya satıılmaz da 3 liraya satılır ama satılır. Sadece rakam biraz düşer, hepsi o. Yoksa pazarımız var. Ülkenin kuzeyinde Rusya ondan sonra bizim ülkemizin kuzey taraflarında Orta Asya bölgesi. Nerede narenciye yetişiyor? Hiçbi' yerde. Nerden gidiyor? Türkiye'den. Başka yeri de yok. Var da yani uzak mesafelerden meselâ ama Türkiye işte Orta Doğu'ya dahi Türkiye'den gidiyor Irak üzerinden. Pazar sıkıntısı yok. Sadece plânlama sıkıntısı var. Plânlaman güzel olsa hiçbi' sıkıntı olmayacak. 
Ya şimdi siz zaten bir sivil toplum kuruluşu olarak o devletin üstündeki yükü alıyorsunuz.
Biz kamu yararına. Tabiki eksikleri varsa kamunun, biz bunu kamu yetkililerine iletmekle mükellefiz. Yoksa elimizdeki güç budur. Başka onun dışında yapabileceğimiz bi' şey yok. 
Yani şimdi şöyle; devlet bunun için bir memur tayin etse o ona bi' masraf olacak.
Aynen.
Ama STK...
Gönüllü olarak yapıyoruz biz.
Yükünü hafifletiyorsunuz siz.
Aynen.
Ciddîye almaları lâzım, değerinizi bilmeleri lâzım.
Bence de. 
Yani ben kaç sefer nerdeyse kapatacak noktaya geldim. 
Ama işte bazen adam geliyor böyle elinde fiş. Bakıyorum üzerindeki kıyafete. 
"Ulan" diyorum, "hacca gitmektense bu adamlara bi' yardımım olsun." 
Ben de kendime bunu hayır etmişim yani. Yoksa bana buranın 70 (bin) lira kirası var, bana yükü var. Bana artısı yok, yükü var. Her sene cebimizden kirayı karşılıyoruz, buranın yol masrafı var, dışarıya gidiyoruz bazen toplantılara. Ama nedir? Bu da bi' hayırdır yani. Güzel bi' hayır aslında. 

"İnsan olan hak yemez!"

Bazen geliyor insanlar. Üzerinde kıyafet yok. Yani Suriyeliler, mülteciler. Bakıyorum ya onun hakkını sen neye dayanarak yiyorsun? Nasıl yiyorsun kardeşim? Yiyemezsin ya! Yiyemezsin ya! Yememen lâzım ya insan olan onu yemez ya. Onun yiyecek ekmeği yok; onun parasını yemiş. Çalışmış yağmurda, çamurda. Onu gördüğün zaman insan biraz daha konunun üzerine gidiyor yani. O aslında beni ayakta tutan.
Mülteciler geliyor buraya; işçiler diyelim. "Hakkım yendi, paramı alamadım" diyor.
Aynen. 
Kiminle çalışmış? Ahmet'le, Mehmet'le... Meselâ onun numarası var zaten. 
Arıyorum diyorum ki: "Kardeşim parasını ver ya. Günahtır bak parasını ver ya. Hoş değil." 
Yani bunu da %90 alabiliyoruz bu şekilde. Çünkü rezil olmamak için -aslında kanunî bi' şeyimiz yok da- küçük düşmemek için en azından diyor "vereyim de kurtulayım."
Ha ödeme zorluğu varsa, böyle arkadaşlarımız da vardı. Ödeme zorluğu çekenlere borçlusuyla şeyini (alacaklısını) bir araya getiriyorum. Gerekirse banka gibi taksitlere böldürüyorum. 
Diyorum ki: "Ne zaman ödersin? Tartışmayın, dövüşmeyin. Oturun." 
Oturuyoruz. 
"Şu şu şu tarihlerde ödenecek. Sen de idare edeceksin, sen de idare edeceksin." 
O şekilde çok da böyle çözdüğümüz konular var yani. 
Yani bi' nevi arabulucuk.
Arabuluculuk yapıyoruz, mecburuz, başka alternatifimiz yok. 
Emniyet'e gidiyor, Emniyet benim yanıma gönderiyor. Adliye'ye gidiyor, Adliye benim yanıma gönderiyor. Çünkü bi' yasal sözleşme olmadığı için yasal bi' dayanak yok. Onun için tek çare de sözle yani.
Zaman ayırıp sorularımı yanıtladığınız için teşekkür eder, Güvencesiz İşçiler Derneği'ne kolaylıklar ve başarılar dilerim.
Teşekkür ederim. Sağ olun. Ayağınıza sağlık.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar onaylandıktan sonra yayınlanır.