Bir blogda okumaktan en keyif aldığım yazıların başında, yazarların blog yolculuklarını anlattığı yazı türü gelmekte. Bloggerlığa nasıl başlamışlar, yolculuk boyunca neler yapmışlar vs. bizlerle paylaştıklarını bir tecrübe olarak görüyorum ve yollara döşedikleri taşlarla yola sonradan çıkanlara rehberlik ettiklerini düşünüyorum.
Bu tecrübe ve birikimleri birkaç şekilde öğrenebiliriz. Aklıma
ilk gelenler: Ya bloğun kuruluş yıldönümlerindeki yaş günü yazılarından, ya blogculukla
ilgili bir başlık altında kaleme aldıklarından, ya bir bloğa yaptıkları
yorumlardan, ya da blogger söyleşilerinden.
Âcizane ben de bu tür bir söyleşi serisine başlamaya karar
verince, birkaç blogger yoldaşa ulaşıp, “Soru göndersem cevaplar mısınız” diye
sordum. Katılmak isteyenlere soruları gönderdim. İlk cevaplar Bir Yıldızın Hikâyesi’nden geldi. Vakit ayırarak samimî yanıtlarla dolu dolu bir söyleşi
metni hazırlayıp gönderdiği için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Bir Yıldızın Hikâyesi
kimdir?
Adım Sibel Yıldız. Ordu’da doğdum. İlk orta ve lise
tahsilimi Ordu’da tamamladıktan sonra okuduğum üniversitede akademik kariyer
yaptım. Hâlihazırda aynı devlet üniversitesinde öğretim üyesi olarak görevime
devam etmekteyim. Evli ve bir çocuk annesiyim.
Bir Yıldızın Hikâyesi'nin yayım faaliyeti neleri kapsar?
Hangi amaçla yayım yapar?
Bloğu açarken kendimi kısıtlamadan özgürce her konuda
yazabilmeyi hayal ettim. Daha ziyade kültür-sanat, bilim-teknoloji, gündemle
alâkalı yazılara yer vermekteyim. Zaman zaman da kendi öykülerimi paylaşmaktayım.
Yayın amacıma gelince; kendime öyle çok özel bir misyon
yüklemedim. Öncelikle geleceğe, sevdiklerime, ilgi duyanlara küçük notlar,
hatıralar bırakmak istedim. Paylaşımlarımı seven blog okurları edinmişsem, onlarla
karşılıklı özel bir bağ kurabilmişsem ne mutlu bana. Ne demişler; "söz uçar, yazı
kalır." Bunlar da benim dijital ayak izlerim…
Blog camiasına katılma hikâyenizi anlatır mısınız?
Ablamın küçük kızının günlük tarzında açtığı bir bloğu
vardı. İzmir’e onları ziyarete
gittiğimde tam da bu konulardan konuşurken kafamın bir köşesinde bekletmekte
olduğum blog açma fikri, sevgili yeğenimin de katkılarıyla bir anda vücut
buldu. 2017 yılının Ağustos ayından bu yana sık aralıklarla olmasa da içerik
üretmekteyim.
Blog adı vermenize lüzum yok; bu zamana kadar ziyaret
ettiğiniz bir sitede sizi rahatsız eden şey oldu mu? Olduysa sitede gezinmeye
devam ettiniz mi, yoksa çıktınız mı? Kısacası; bir blogdan sizi ne kaçırır?
Ziyaret ettiğim sitelerde şimdiye kadar beni rahatsız eden
olumsuz hiçbir şeyle karşılaşmadım. Tatsız hiçbir hatıram yok. Çoğu bloggerın
oldukça seviyeli, kültürlü, donanımlı, gelişmeye çok açık olduklarını,
eleştirilerini bile oldukça nazik bir üslupla dile getirdiklerini düşünüyorum.
Pek çoğundan harika şeyler öğrendim, kendimi devamlı güncelledim. Çok güzel
dostluk kurduklarım da oldu. İnsanın yüz yüze hiç tanışmadan, sözlü iletişim
kurmadan gönül bağı kurabilmesinin en canlı örneği bloggerlar.
Beni blogdan ne kaçırır? Siyasî -dinî propaganda yapan,
manipüle eden, seviyesiz üslûp kullanan, cinsiyet ayrımcılığı yapan, ırkçılık
yapan bloglar diyebilirim.
Yazıyı önce kâğıda veya word'e mi yazarsınız, yoksa
direkt bloga mı?..
Kâğıt kullanmam. Word’de “Blog Yazılarım” adında bir dosyam
var. Eskizimi orada yapar, son hâline getirildikten sonra da sisteme yüklerim.
![]() |
Bir Yıldızın Hikâyesi |
Bir blog yazarının üretimini durduran etkenler sizce
nelerdir?
Aslında bu işi aşkla yapan birisi için frenleyici bir etken
olamaz. Sevgili Sade ve Derin (Deep Tone) bunun en güzel örneklerinden biridir
bana göre. Ama zaman zaman türlü nedenlerle blog yazma işini aksattığımız
oluyor. Kendimden yola çıkarak örnekleyecek olursam hem işine koşan, hem de
annelik yapmaya çalışanlarda bu ihmal biraz daha fazla sanki. Neticede çoğumuz blog
yazma işini amatör bir ruhla, beklentisiz bir şekilde yapıyoruz. Tek
beklentimiz motive edici yorumlar. Onlar da kesintiye uğrarsa bir isteksizlik
hâli hâsıl oluyor elbette. Oysaki blog yazmada esas olan sürekliliktir. Okur
kaybına uğramamak için devamlı üretim yapmak gerekir.
Bunun dışında blog yazarı sağlık sorunları yaşıyor olabilir,
bir süre dinlenme ihtiyacı duymuş olabilir, sistemsel problemler yaşamış
olabilir, eğer bir öğrenciyse sınav dönemi olabilir, blog ortamında beklediği
ilgiyi görememiş, umduğunu bulamamış olabilir.
İlhamınızın kesildiğini hissettiğiniz oluyor mu? Oluyorsa
telâşa düşer misiniz? Yoksa akışına mı bırakırsınız?
Bu soru zaman zaman soruluyor. Ben de benzer cevabı
veriyorum: Şair ve yazar Ali Ural der ki "İlham gelmez, ilhama gidilir.
İlhama gitmek demek, sizden önceki ustaları okumak demektir."
İlham, sadece yazarlar ve onların eserlerinden alınmaz
elbette. Hayatın her anı bir ilham kaynağı olabilir. Güzel bir resim, hisli bir
müzik, çarpıcı bir film, etkileyici bir cümle, düşen bir yaprak, solan bir gül,
gülen bir bebek…
Bana göre, “İlham gelse de yazı yazsam” diye beklememek
gerekir. Kalemi kâğıdı elimize almadıkça, bilgisayarın başına oturmadıkça,
konsantre olmadıkça kolay kolay ilham gelmez. Zira ilham, okuduklarımızın,
öğrendiklerimizin, duyduklarımızın, gördüklerimizin, dinlediklerimizin, izlediklerimizin,
yaşadıklarımızın ve hatta yaşayamadıklarımızın cümlesidir. Büyük bir potansiyel
olarak içimizde durmaktadır. Tek şey küçük bir çabayla onu harekete
geçirmektir.
Sildiğiniz veya
yayımlamaktan vazgeçtiğiniz yazı oldu mu? Olduysa neden?
Sadece blogu açtığım ilk aylarda paylaştığım ve sonrasında beğenmeyip kaldırdığım doğa temalı bir şiirim geldi aklıma. İlk yazılarıma dönüp bakacak olursam düzeltmem gereken pek çok şey çıkabilir ayrıca. Yazdıkça gelişmek de bu olsa gerek öyle değil mi?
Blog yazmak sizin için ne anlama gelir?
Blog sayfaları; yazma eylemini geliştirebileceğimiz,
okuyarak güncelleneceğimiz, yorum alıp görüş bildireceğimiz, bilgi alıp bilgi
verebileceğimiz en seviyeli ortamlardan birisi. Burası kimilerimizin saklı, kimilerimizin
ön bahçesi. Burada kendimizi mayalıyor yeni hayallere, yeni hedeflere yelken
açıyoruz. Düzeyli bir mecrada kendimizi yeniden var ediyoruz. Diğer blogları
tanıyor, kelime taşları ile aramızda
sihirli köprüler kuruyoruz. Yazmaya devam ettikçe günbegün gelişiyoruz. Şu an
kendime ve yazı geçmişime dönüp baktığımda blog yazmaya başladıktan sonra ne
kadar güzel kazanımlarımın olduğunu görüyor ve bunun için her zaman şükrediyorum.
Sadece blog yazmak da değil üstelik salt “yazma” hâli
sanırım pek çoğumuz için bir şifa, bir nevi terapi gibi. Yazarken sözlü olarak
ifade edemediklerimizi yazı vasıtasıyla dile getiriyor, kendimizi sağaltıyoruz.
Derler ki; “Yazmak, zamanı durdurmaktır. Yüzyıllar sonra hiç tanımadığınız biri, yazdıklarınızı okuduğunda sizin durdurduğunuz zamanda yaşayacaktır.”
Sırf bu cümle bile ilham verici pek çok içerik üretmek için
yeterince teşvik edici değil mi sizce de?
Yazarken sözlükten ve imlâ kılavuzundan faydalanır
mısınız?
Evet, oldukça sık başvururum. Bazen bildiğim kelimelere bile
bakma ihtiyacı duyarım. Çok da faydasını görürüm. Herkese tavsiye ederim.
Örneğin yıllardan beri “naif” olarak bildiğimiz ve her yerde
bu şekilde kullandığımız “ince ruhlu” anlamındaki sözcüğün doğru yazılışı
“nahif”tir. “Naif” şeklinde telaffuz ettiğimiz sözcüğün asıl anlamı ise
“tecrübesiz” ve “toy” demektir. Bu ve buna benzer yaygın yanlışları düzeltmek
için sık sık Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakmakta şüphesiz çok fayda var.
Takip edenlerin de bildiği gibi sevgili Momentos az
kullanılan kelimeleri anlamları ve doğru kullanımları ile birlikte zaman zaman
örneklemekte. Ayrıca sevilen öykü yazarlarından Şermin Yaşar Ankara’da Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nin tam karşısında Kelime Müzesi kurmayı planlamakta.
Bildiğim kadarıyla ülkemizde bir benzeri daha yok. “Tarihi bir binanın içinde
kelimelerin tarihini, yolculuğunu görmek, aaaa bu; bu demek miymiş demek,
Türkçeyi bir çocuğun başını okşar gibi sevmek için geleceksiniz bu müzeye”
diyor ünlü yazar. Türkçe’mize, ana
dilimize sağladığı bu muhteşem katkı için kendisini şimdiden kutluyorum.
Bloggerlık hakkında yazı okur musunuz, video izler
misiniz?
Bloğu ilk açtığım zamanlarda bloggerlık hakkında epeyce yazı
okumuştum. İstifade etmiştim de. Fakat açıkçası video izlemedim. Siz deyince
birkaç tanesini izledim. Faydalı bilgiler içeren videolar mevcut. İlgilenenlere
katkı sağlayacağına eminim.
Söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Blog yolculuğunuzda kolaylık ve başarı dilerim. Okurunuz bol olsun. Zihninize
sağlık, kaleminize kuvvet...
Nazik davetiniz, kaliteli sorularınız ve güzel
temennileriniz için asıl ben teşekkür ederim. Sağ olun. En iyi dileklerimle…
Sayfanızda yer verdiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Selamlarımla 😊🤚
YanıtlaSilSayfamda yer almayı kabul ettiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. Renk kattınız. :)
SilKelime müzesi harikaymış. Yıldız çok iyi yazar ve Türkçeyi çok iyi kullanır :)
YanıtlaSilOkuma listemde. :)
SilÇok güzel bir düşünce, blog yazmanın anlamındaki cevaplarını çok beğendim Yıldız'ın :))
YanıtlaSilTeşekkür... :) Her blogger, insanın ufkunu açıyor.
Sil