Kırmızı Pazartesi
İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü
Üstteki alt
başlığı kitabın sloganı sanmıştım. Meğerse eserin orijinal adının Türkçesiymiş ama ülkemizde Kırmızı Pazartesi adıyla yayımlanıyor.
İşleneceğini
herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü Kolombiya'da bir pazartesi sabahı
herkesin gözü önünde öldürülen Santiago Nasar cinayetini, yıllar sonra olayı
etraflıca araştırmak için olayın yaşandığı kasabaya gelen, Santiago'nun vaftiz
annesinin oğlunun ağzından anlatıyor.
Kitabın yazarı
Gabriel García Márquez'in çocukluğunu geçirdiği kasabada böyle bir cinayet
gerçekten de işlenmiş.
Ama hâdiseyi araştıran sorgu yargıcı karakterinin, "işleneceği böylesine açıkça duyurulmuş bir cinayetin hiçbir aksilikle karşılaşmadan gerçekleşmesi yolunda hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan yararlanmış olması" sözünden hareketle okuyucunun aklına ister istemez, kitapta anlatılanların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olmayacağı düşüncesini getirecek cinsten. Çünkü cinayeti işleyenler olaydan önce belediye başkanı da dahil olmak üzere polislere, rahibe, halka yani herkese adam öldüreceklerini kendi ağızlarıyla söylüyorlar ama hiç kimse önünü almıyor. Kimisinin onlardan böyle bir şey beklememesi, kimisinin ilgileneceğini belirtip de mevzunun arada kaynaması, kapı eşiğine bırakılan "Santiago'yu öldürecekler" yazılı kâğıda dikkat edilmemesi ve daha bir sürü şey yüzünden bir insanın adım adım ölüme gidişini hayretler içinde okuyor insan. Tuhaf değil mi? En tuhafı da, delik deşik edilirken kimsenin müdahale etmemesi. Film gibi değil mi?
![]() |
Gabriel García Márquez - Kırmızı Pazartesi |
"Onu öldürecekleri gün 5:30'da kalkmıştı"
Cinayetten altı
ay evvel kasabaya Bayardo San Román adında genç ve zengin bir adam gelir.
Söylediğine göre; köy kasaba dolaşarak evlenecek birini arıyordur.
Hikâyeyi ağzından
dinlediğimiz anlatıcının kuzeni Angela Vicario'yla bir bayram eğlencesinde
karşılaşıp âşık olan adam, parasının gücü ve general babasının itibarı
sayesinde kızla evlenir. Şatafatlı geçen düğünün gerdek gecesinde damat, bakire
olmadığı gerekçesiyle gelini ailesinin evine geri getirir. Annesinden dayak
yiyen Angela'ya erkek kardeşi Pedro, bu malûm işi kimin yaptığını sorunca, "Santiago
Nasar" yanıtını alır.
Biraz sonra sabah
olacaktır ve halk kasabayı deniz yoluyla ziyaret edecek olan piskoposu
karşılamak üzere limana gidecektir. Halkın arasında maktul -adayı- Santiago
Nasar da yer alacaktır.
"Santiago
Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah
saat 05:30'da kalkmıştı" diye başlıyor roman.
Angela'nın
kasaplık yapan ikiz kardeşleri Pablo ile Pedro, o sabahın köründe kasaba
meydanındaki tek açık dükkân olan Clotilde Armenta'nın gündüz süt ve yiyecek
satılan, gece meyhaneye dönüşen iş yerine girip ellerinde kasap bıçağıyla
beklemeye başlarlar. Üç gün süren düğünün sonunda hem kafaları iyidir, hem de
uykusuz ve bitkindirler. Önüne gelene Santiago Nasar'ı öldüreceklerini
söyleyip, sebebini soranlara da, "Santiago biliyor" cevabını
verirler.
Belediye Başkanı
Albay Lázaro Aponte'nin emir eri polis, Clotilde Armenta'dan mevzuyu öğrenir
öğrenmez belediye başkanına haber verir. Başkan dükkâna gelip soru sormadan
bıçakları alarak ikizleri evine yollar. Ama ikizler yeni bıçaklarla geri gelir.
Aslında biri vazgeçmiştir, diğeri ikizini zorla götürmüştür.
Anlatıcının
dediğine göre Pedro ile Pablo, aslında kendilerini engellesinler diye duyura
duyura adam öldürmeye gitmektedirler.
"Madem öyle,
neden cinayet işlediler? Bunu yapmaya gönülleri yoksa, o hâlde insanların
kendilerine engel olmasını beklemelerine ne lüzum vardı? En baştan teşebbüs
etmeselerdi" diye düşünebilirsiniz.
Cevap şu ki; namus
davası için toplum baskısı.
Pablo'nun
nişanlısı Prudencia Cotes'in, "Yalnızca onlarla aynı fikirde olmakla
kalmıyordum, erkeklik görevini yerine getirmeyecek olursa onunla asla
evlenmeyecektim" sözünden, kardeşlerin üstündeki baskıyı anlayabilirsiniz
her hâlde.
Hatta bakire olmadığı için gerdek gecesi korkusu yaşayan Angela'nın dayak yedikten sonraki duygusunu ifade eden şu sözünde aynı baskıyı okuyabiliriz:
Artık korkmuyordum. Tam tersine, sonunda ölümün ağırlığını üstümden kaldırmışlar gibi hissediyordum.
Vicario kardeşler
ya birilerinin engel olmasıyla, "Gördünüz işte, biz öldürmek istedik ama
izin vermediler" diyecektir, ya da toplum baskısıyla zoraki katil
olacaklardır.
Sorgu yargıcının
beşinci paragrafta alıntıladığım sözünde de geçtiği gibi, "işleneceği
böylesine açıkça duyurulmuş bir cinayetin hiçbir aksilikle karşılaşmadan
gerçekleşmesi yolunda hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan
yararlanmış olması" sonucu Santiago Nasar'ı, iç organları dışarı çıkıncaya
kadar, meydana toplanan halkın gözü önünde vahşîce katlederler. Hem de sorgusuz
sualsiz... Çünkü ablaları, Santiago'nun adını verdiğinde, "aslı var mı,
yok mu" diye Santiago'ya sormamışlardır.
Santiago Nasar'ı Kim Öldürdü?
Halam Wenefrida Márquez, ırmağın öte yanındaki evinin avlusunda bir tirsibalığının pullarını temizlemekle uğraşıyordu, Santiago Nasar'ın eski rıhtımın merdivenlerini inip kendinden emin adımlarla evine doğru yürüdüğünü görmüştü.
"Santiago, yavrum!" diye bağırmıştı. "Neyin var?"
Santiago Nasar, onu tanımıştı.
"Beni öldürdüler, Wene hala" demişti.
Kırmızı Pazartesi Yorum
Aslında Santiago
öldürülmekten kıl payı kurtulabilirdi. İkizler, "Onu elimizden kaçırdık,
siz de gördünüz" deyip mevzuyu kapatabilirdi. Zira isteksiz olduklarını
biliyoruz. Belki başka bir zaman da yapabilirlerdi. "Nasıl kurtulabilirdi
ki" sorusunun cevabını öğrenmek için kitabı okumalısınız, derim. Her bir
şeyi tam olarak anlatırsam olmaz. O kısmı okuduğunuzda Santiago'nun annesine
kızacaksınız, "böylesi anca filmlerde olur" diyeyim de merakınız
artsın.
Röportaj Roman
Gabriel García
Márquez Kırmızı Pazartesi romanını röportaj tekniğiyle yazmış. Yani olayın
yaşandığı yere giden anlatıcı kişi; olaya karışan, olay hakkında en ufak bir
ilgisi ve bilgisi bulunan kişilerden aldığı yanıtları aktarıyor, kendi
görüşlerini de paylaşıyor. Zaman atlamaları bolca mevcut ama kafa
karıştırmıyor.
Gabriel García Márquez'in Radyo Oyunu
20 Temmuz
2021'de, senaryosu Gabriel García Márquez'e ait olan "Bu Kasabadan Hırsız
Çıkmaz" adlı radyo tiyatrosu hakkında bir tanıtım yazısı yayımlamıştım.
Okumak istersiniz diye bağlantı adresini aşağıya bırakıyorum.
https://www.alidemiral.net/2021/07/bu-kasabadan-hirsiz-cikmaz.html
Değişen bir şey yok. Bugünde kimse müdahale etmez ne bir cinayete ne de kavgaya.
YanıtlaSilDoğru söze ne denir!
Sil