Yıllar önce Meltem TV’de “Onur Çocuğu” adlı bir dizi seyretmiştim. Fakir bir ana-oğlun öyküsü anlatılıyordu. Dizinin aklımda kalan tek sahnesi, bu yazıya verebileceğim en münasip örneğin ta kendisidir.
Başroldeki küçük çocukla beraber birkaç yoksul öğrenciyi okul müdürünün odasına çağırıyorlar. Bir yardım kuruluşu bu öğrencilere ayakkabı ve kıyafet veriyor. O esnada orada gazeteciler de var. Sıra fotoğraf çekilme faslına gelince, başroldeki çocuk poz vermek istemediğini söylüyor. Sebebini soruyorlar. “Yardımlarınız için teşekkür ederim. Ama gazetedeki fotoğrafımızdan bizi tanıyanlar ‘Şu çocuk gazeteye çıkan fakir öğrenci. Gariban, vah vah’ diyecektir ve bize acıyacaktır. Fakirlik ayıp değil fakat insanların gözünde böyle anılmak istemiyorum. Eğer fotoğraf şartsa yardımınızı iade edeceğim” diye cevap veriyor o da. Diğer öğrenciler de ve hatta öğretmenlerle müdür bile çocuğun görüşüne katılıyor. Yardım kuruluşunun başkanı ise, “Ne var canım bunda! Muhtaçların ihtiyacını gideriyoruz. Bunun da basına haber olması doğaldır” diyerek tepki gösteriyor. En nihayetinde okul ahalisinin dediği oluyor.
Lise 1’e giderken
bir gün sınıfa müdür yardımcısı girmişti. Okula köyden geliş-gidiş yapan bir
arkadaşımızı yanına çağırıp, “Ayağındakinden başka ayakkabın var mı” diye
sorduğunda; arkadaşımız, “Var hocam” demişti. O öyle yanıt verince müdür
muavini ismini kaydetmedi. Teneffüste birkaç kişi kızmıştı sonra arkadaşa,
“Oğlum kafasız mısın! Zaten durumunuz yok. Niye öyle söyledin? Ne güzel
bedavadan ayakkabı giyecektin” demişlerdi. Arkadaşımız da, “Sizin karşınızda,
başka ayakkabım yok, demeye utandım” karşılığını vermişti. Anladık ki çocuk
utandığı için yalan söyleme ihtiyacı hissetmişti. Şayet müdür yardımcısı o soruyu
baş başayken sorsaydı cevap farklı olacaktı muhakkak.
Gazete ve
televizyon haberlerinde, “50 liralık para yardımı alabilmek için uzun kuyruk
oluşturdular, saatlerce beklediler” gibi hâlleri görmüşüzdür. Hatta haberin
başlığını da genellikle, “Saklamayın yüzünüzü. Sizi bu duruma düşürenler
utansın” biçiminde atarlar. Çünkü para yardımı alacak olan insanların kimisi,
kameraya görüntü vermek istemezler.
Geçenlerde bir
siyasî partinin bir ilimizdeki kadın kolları, ihtiyaç sahibi ilkokul öğrencilerine
ayakkabı dağıtıyor. Dağıtımdan sonra o öğrencileri okulun kapısına toplayıp
fotoğraf çekiyor ve sosyal medyadan paylaşıyor. Konuyu siyasî tarafından ele
alan bazı basın kuruluşları bunu eleştiren haber yapıyor. Lâkin ben medya
açısından baktığım için siyasî kısmına karışmıyorum.
Yukarıda bahsettiğim dizideki “onur çocuğu” diyor ya;
“Fakirlik ayıp değil fakat insanların gözünde ‘gariban’ olarak anılmak
istemiyorum” diye… İyilik yapmak, yardımlaşmak çok güzel bir eylem olsa da,
bunu el âleme ilân etmek bana hiç doğru gelmiyor. El âleme ilân’dan kastım,
“alan el” tarafının kimliğinin üçüncü şahıslara bildirilmesi.
Yardım
faaliyetini yapan kuruluş, basın kanalıyla haber yaptırtsın gene ama yardım
edilen kişilerin yüzü gösterilmesin, görüşünü savunuyorum. İnsanlar utanıyor
işte; yukarıda verdiğim örneklerden örnek beğenin ve empati kurun.
Adana’daki yerel bir gazetede muhabirlik yaparken, bir gün
gazeteye iki adam geldi. Ben hem bilgisayara yazı yazıyorum, hem de onlara
kulak misafiri oluyorum… “Eskiden” dedi biri, “Benim hanım yeşil kartla
hastahaneye gitmek istemezdi. Utanıyormuş. Artık yeşil kart kalktı, nüfus
cüzdanıyla muayene oluyorsun. Böylece de zengin misin, fukara mısın;
anlaşılmıyor.”
Yoksulluğunu
“gurur meselesi” yapan insanlar var. Maddî durumu iyi olan insanların yanında
muhtaçlığının yüzüne vurulurcasına belli edilmesi onları incitiyor, besbelli.
Hassas bir konu işte, anlayın.
Sanırım, burada
medyanın da anlayışı lâzım. Şahsen ben bir medya genel yayın yönetmeni olsam,
fotoğraf seçerken daha titiz davranırım. Meselâ yardım malzemelerini
yayınlarım ama ihtiyaç sahiplerini deşifre etmem.
Televizyondaki
yardım programlarını da aynı kefeye koyuyorum ben. Burada da yine “kimliğin
deşifresi” var çünkü. Muhtaç insanları ağlarken gösteriyorlar, evlerini en
bozuk, en çirkin hâliyle görüntüleyip milyonlara sunuyorlar. Gözyaşı üzerinden
duygu sömürüsüyle reyting hesabı var işin içinde; bu da hiç etik değil. “Ama bu
tür programların sayesinde bazı insanlar ihtiyacını giderebiliyor; eşyası yenileniyor,
duvarları boyanıyor, evi onarılıyor…” diyebilirsiniz. Madem öyle, o tür
programlara sponsor olan firmalar, yardım dernekleriyle işbirliği yapsın,
televizyondan da bu derneklerin banka hesap numarası verilsin, sponsorların
isim ve logoları ekranda okunsun, bu kadar. İllâ alan el’i göreceğiz, diye bir
kural yok. Ölçüyü kaçırmamak gerekli.
Yardım faaliyeti
yapan müesseseler ile o müesseseye basın desteği veren medya, bu konuda daha
hassas ve titiz olmalı.
9 Mart 2017 - medyanoz.org
edebiyatvesanatakademisi.com tarafından 6 Şubat 2019'da Günün Yazısı seçildi.
siirzamani.org tarafından 30 Eylül 2019'da Haftanın Seçkisi seçildi.
Müdür yardımcısı sınıfın ortasında bunu nasıl sorabilir? Hiç mi anlamaz çocukların psikolojisinden?
YanıtlaSilGerçekten sinir bozucu.
Sil